29 Ocak 2010 Cuma

Tatlı Bir Altın Vuruş

Eveeet, dün akşam bu işin böyle gitmeyeceğine, yemek yemeyip tatlı yemeyi tercih etmemin doğru bir yaklaşım olmadığına ve alkol bağımlılarına benzer şekilde tatlı bağımlısı olduğuma karar verdim. Son 1 haftadır sağlıklı kahvaltımdan hemen sonra 1 adet çikolatalı gofret yemeye başlamışım, 2 senedir işyerimde çıkan tatlılardan almayıp mutlaka meyveyi tercih eden ben, son 1 haftadır her öğlen tatlı yer olmuşum, akşamları mutlaka evde tatlı olursa tatlı, olmazsa çikolata yemeye alışmışım. Ne manyaklıktır bu yaa... Ben de herzaman aldığım kararlardan birini aldım :) yemeği normal yiycem bu hafta, ööle diyet değil ama oburca saldırmak da yok tabi, normal insanlar gibi yiycem :) Amaaaaa bu haftanın kararı hiç tatlı yememek, 1 çatal, bir lokma hiç olmayacak, önce tatlıyı kesmeye alışayım sonra gene diyete başlıycam.

Tabi bu kararı dün akşam, bu sabahtan itibaren uygulamak üzere aldım ve bu kararımı kutlamak için altın vuruş yaptım, kaymaklı ekmek kadayıfı-çikolatalı puding ve elmalı muhallebi yedim. Evdeki stokları bitirdim ama elmalı muhallebi bitmedi :) Onun da yeri çöp artık, kendi mideme çöplük muamelesi yapmaktan vazgeçtim. Şimdi aklınızda soru işareti vardır, evde okadar tatlının ne işi var yapmasana diye düşünebilirsiniz, ekmek kadayıfı ve kaymak 3 gün önce kaynanoş tarafından getirildi ve süper de yapmış hani, çikolatalı puding annem tarafından yapılarak getirildi, elmalı muhallebi ise gene kaynanoş tarafından bu sefer bizim evde yapıldı. Şimdi benim bu tatlılar getirilmeden önce haberim olsaydı sakın getirmeyin ya da yapmayın derdim ama herkes sormadan getirmiş. Ben de zaten tatlı krizi haftasındayım gözlerim parlayaraktan yedim. Pişmanım...

Zaten bu utanç dolu anları paylaşmaya yüzüm olmadığından 1 haftadır yazmıyordum ama sevgili Selinka nerelerdesin diye sorunca yazıp üzerimdeki yükü atmak istedim :) Yarın gene yazıcam, tatlısız ilk günümü hasarsız atlattım diycem (İNŞALLAAAAAAH)

20 Ocak 2010 Çarşamba

Herşey yarım kalıyor...

Sinir oluyorum kendime, boğazıma hakim olamıyorum. Sözde diyet yapıyorum ama "bugün arkadaş öğle yemeğine kebapçıya davet etti" ya da "akşam annem bana tatlı yapmış" muhabbeti çok sıklaşmaya başladı. Evet dengeliyorum, öğlen çok yersem akşam az yiyorum ama olmuyor işte. Kilo vermek için yemekleri azaltacaksın, tatlıyı da bi çatalla sınırlı tutacaksın en fazla. Ben ara sıra normal insan gibi yiyince kilo veremiyorum. Az yemem gerek... Spor desen şu sıra elimi oynatacak halim yok, bebiş gece mesaisine kaldığı için işe bile sürünerek geliyorum.

Bir kuzenim var, inceciiiik, ya ne var yeme diyor, okadar kolay ki onun için yememek. Kadının canı istemiyor, azıcık zora gelse işleri yoğun olsa istem dışı kilo veriyor, strese girse tıkanıyor iştahı kapanıyor ama güzel yemeklere denk gelirse de hiç kaçırmıyor benden çok yiyor. Benim hayatta iki kere kısa süreli iştahım kapandı, biri işe girmek için mülakat sonucunu beklerken, diğeri de doğum yaptıktan sonraki 20günlük lohusalık depresyonu. bunun dışında ne kadar hasta olursa olayım ya da mutsuzluk stres yememe mani olmadı :)

Şimdi 40-42 bedenim, 40lar sıkıyo, 42ler bi garip duruyo, 40 bedenler sıktığı için yan simitler fışkırıyor :) o nedenle 3 kiloyu verirsem 40lara normal şekilde sığabilip evdeki biryığın para döküp aldığım markalı çeşit çeşit pantolonlarımı kullanabileceğim. Her gün forma gibi aynı şeyleri giymekten kurtulacağım. İnat ettim ne kadar aynı şeyi giymem gerekse de 40dan büyük beden almayacağım, bu da benim cezam olsun:)

12 Ocak 2010 Salı

Uykusuz geçen 4 geceden sonra nihayet kuzum iyileşti, ama beni görenler hastayım zannediyor, göz altlarım çok feci çöktü :) Napalım, anne olmanın da bi bedeli olacak tabi. Kocayla aramız da bir düzeldi bir düzeldi aman sanki 1 hafta öncesinde birbirimizin suratına bakmayanlar biz değiliz. Dün beni iş yerime bıraktı. Tam inerken de ben sana çok aşığım dedi. Durdum bi afalladım :), ciddi misin dedim, çok ciddiyim nolur kavga etmeyelim dedi. Yorum yapamıycim çünkü biz çok gel git yaşamaya başladık böyle. 1 hafta sonra ben bu adamı uykusunda kızgın yağla haşlıycam gibi bişeyler okuyabilirsiniz yani :))))

Aman neyse, kavga bitti, hastalık bitti, geriye 71 kiloluk gözleri pörtlemiş ben kaldı :)

8 Ocak 2010 Cuma

Bebeğim hastalandı...

Yavrucuğuma bi haller oldu. Azı dişleri çıkıyor, bu nedenle çok huzursuz. Hiçbirşey yememesini ve mızmızlığını buna vermiştim. Ama dün akşam aniden ateşi 38.9a çıktı. Fitil, ateş düşürücü ile düşürdüm sonra birdaha aynı şey oldu, bebiş de uyumak bilmedi. Toplam 2+2 olmak üzere 4 saat uyuyabildim. Hep kucağımda gezdirdim. İkinci iki saatlik uykumda da babası baktı, kucağında uyutmuş.

Neyse atlattık derken bugün öğlen gene ateşlenmiş, biz de doktora götürdük. Ya altıncı hastalık, ya da boğaz enfeksiyonu dedi. Ateş ikisinden birinden kaynaklanıyormuş, yarına düşmezse boğaz enfeksiyonundan kaynaklandığı anlaşılacak ve antibiyotiğe başlanacak. Çok ama çok ağladı, doktordan da korkuyor, odaya girdiği an ağlamaya başladı kıyametler koptu. Ağlamaktan suratı şişti, kıpkırmızı oldu, kustu...:((

Bebeğimizin hastalığı kocayla olan küslüğü sonlandırdı, hayatta önemli olanın artık biz değil bebeğimiz olduğunu ve onun ikimize birden ihtiyacı olduğunu bir kez daha anladık. Küslük de neymiş, bebeğim iyileşene kadar evde olumsuz hava olmayacak, hisseder filan neme lazım...

6 Ocak 2010 Çarşamba

Karmakarışık...

İçimde bir sıkıntı var, yeni yıl hoş geldi ama boş geldi heralde, bana şimdilik iç sıkıntısı, kocayla sudan sebeplerle tartışma, işyerinde boş işlerden başka bişey getirmedi. Neyim var bilemiyorum, içimden hiçbirşey yapmak gelmiyor. Suratım asık olunca koca da ne var ne asıyosun suratını diye bana çıkışıyor. Sanki ben poliyannayım, sürekli gülmek zorundayım.

Akşamları eve dönerken ayaklarım geri geri gidiyor. Hiç mutlu değilim, kendimi yapayanlız hissediyorum. Kocanın uzak seyehatlere gitmesini ya da işlerinin yoğunluğu nedeniyle eve pek gelememesini diliyorum içinden. Çünkü bu aralar onun varlığı bana yanlızlığımı daha çok hissettiriyor. Evlilik aşkımı henüz öldüremedi ama çok ciddi yaraladı, kan kaybından ölmesi yakındır heralde:)) İşin garibi ikinci çocuk planları kuruyorum, sırf yavrum bu hayatta yanlız kalmasın bir kardeşi olsun diye. Başka hiçbir amacım yok tekrar çocuk sahibi olmak için.

Bir insanın kocasıyla hiç mi ortak zevki olmaz, ben neden görmedim, evlenirken gözüme perde mi inmişti? Bayılarak izlediğim bir sinema filminin ilk karesinde yanımda horlamaya başlayan bir kocayı o an boğmak istemem suç mu? Bu koca hayat bu yanlızlık duyguları içinde nasıl geçer? Peki bu yanlızlık duygusu içimden nasıl geçer? Manik depresif miyim, bi an kendimi mutlu ve şanslı hissederken en ufak bir olumsuzlukta ne kadar mutsuz olduğumu hatırlıyorum. Şımarık mıyım, kocanın dediği gibi bir eli yağda bir eli balda mıyım, evet dağınığım ama tahammül sınırlarını zorluyor muyum, mutsuzluğumun suçu ve çaresi bende mi?